Ömer Demircan
Türkçe yeterince gelişmiş, sınırsız olanaklar sunan, işlek bir dildir. Öğretim üyeleri bu dili işlemekle yükümlüdür. Her kurumda, her alanda öğretim Türkçe yapılmalı; yabancıdiller ise, gereken yoğunlukta dersler yoluyla öğretilmelidir. O süreçte kimi dersler ile kimi uygulamalar yabancıdil öğretimini destekleyici yolda kullanılabilir. Öğretim üyeleri alanlarında erişilen en son gelişmeleri izlemek ve öğrencilere aktarmakla yükümlü değil mi? Ne yazık ki, yabancıdilde öğretim 1952’den başlayarak aldatıcı bir tanıtımla çaresiz halka körükörüne dayatılmıştır. Yazılı bir sınavda bir yanıttan (SB, 2007): “... Ağır eleştiri acepts only ifade and basın özgürlüğünün sınırları içinde... If you show the kişileri suçlayıcı şekilde or write the şeref ve itibarını zedeleyecek şekilde this is ihlal...”. Ondabir okuma hızıyla düzeyaltı metinlerle sürdürülen yabancıdilde öğretim ilerletici olmaktan çok geriletici, geciktirici bir eğitim sürecidir. O sürecin olumsuzluklarını yenen birkaç üstün zekâlı gencin devşirilip yurtdışında gösterdiği başarıya bakılarak birçok yönüyle özürlü olan yabancıdilde-öğretim savunulamaz. Ülke kaynaklarını yurtdışına ve egemen sınıfa aktaran bu uygulama ile üstelik her yıl, yabancıdil hazırlık öğretimine alınan öğrenci sayısının dörttebiri kadar gencin liseye ve üniversiteye girmesi engellenmektedir. Yabancıdilde öğretim yapan kurumlarda bilimsel ilerilik, yineleme türü araştırmalar ile abartılıyor. Yabancıdil öğrendiğini sanan öğrencilerin neredeyse hepsi sağlıklı düşünme sürecine bağlanamayan güdük iki dille kalakalıyor. Üniversitelerin Atatürk’çü yöneticilerinden hangisi bugüne kadar bir “Dil Devrimi” dersi açtı? Altmışiki yıllık sürecin özeti için başlık yeniden okunabilir.